Tabelacılık ve reklamcılığın, yeni adıyla Açıkhava ve Endüstriyel Reklamcılık sektörünün duayenlerinden, İstanbul Reklam’ın kurucusu ve sahibi Şaban Beyler’in mesleğinde 48. yılı, FESPA Eurasia 2024’ün ikinci gününde, 12 Eylül Perşembe günü bu tema ile ilk kez düzenlenen bir ARED organizasyonuyla kutlandı.
ARED, bundan sonra her FESPA Eurasia fuarında bir duayenin meslekteki yıldönümünü kutlayacak. İstanbul Reklam standındaki kutlamada sektörün önde gelen isimleri, ARED Başkanı konuşmalar yaptılar, Şaban Beyler ile ilgili anılar paylaşıldı, şampanyalar patlatıldı ve pasta kesildi.
Şaban Beyler, eskisi kadar yoğun çalışmasa da fuarın sonuna kadar hem kendi standında hem de diğer stantlarda, meslektaşlarıyla vakit geçirdi. Arkadaşlarından vakit bulduğu bir anda sorularımızı da yanıtladı.
- Nasıl başladınız?
Babam 10 yaşından itibaren her yaz beni hem meslek sahibi olmam hem de tembel olmamam için bir yere götürüyordu. Lise 2’ye giderken, babam “Hocanın yanında çalışacaksın” dedi. Sigaraya da başlamışım, “Ne işim var hacının, hocanın yanında” diye düşünürken, Keşanlı bir öğretmenin yanın?da tabelacılık öğrenmeye başladım. İşi sevdim, o gün bugündür meslekteyim. Dün (12 Eylül 2024) Dernek sağolsun, güzel bir kutlama yaptılar, 48 yıl oldu.
1976 yılında, 17 yaşında çıraklıkla başladım. Sonra askerliği yaptım ve evlendim.
- Kendi işinizi ne zaman kurdunuz?
Evlendikten bir yıl sonra, 1984 yılında Esenler, Dörtyol’a yakın bir iş yerinde kendi işimi kurdum. Fırça ve boya ile tabela yazıyorduk. 1995 yılında da tedarikçiliğe başladık. Küçük tavukçuların işini yaparken, Mudurnu’dan çağırdılar. Orada büyük tavukçuların tabelacısı oldum. Sonra Baymak’tan çağırdılar, onların reklamcısı olduk.
Bir ara bir ürün denk geldi. Test ettik, gayet başarılı bir folyoydu. Zaten iyi giden bir işimiz vardı, tedarikte girişimci olduk. Topkapı 2. Matbaacılar Sitesi’nde yurt dışından ithal ürünler getiren Ruhi adlı bir arkadaşın ürünüydü. Baktık, tuttu. Başka ürünler getirmeye başladık. Adım adım büyüdük.
Sonra plotter ile başladık ve makine işine girdik. Beş metreye kadar dijital baskı makineleri, CNC makineleri, lazerler, folyo kesim makineleri ile devam ediyoruz.
- Tek distribütörü olduğunuz makineler var mı?
Çin’den makineler ithal ediyoruz. Tayvan’dan boya ithal ediyoruz. Çin’den de daha ekonomik boyalar ithal ediyoruz. Çin’de distribütörü olduğumuz bazı markalar var.
- Bu 48 yıl içinde sektörde değişimler de oldu. Özellikle dijital geçişte bu değişimi nasıl yaşadınız?
Ben uzun süre bu işin (tabelacılığın) bir makinesi olması gerektiğini düşünüyordum ama nasıl olacağını bilmiyordum. X – Y ekseninde bunun olacağını düşünemiyordum, kalıp olacak belki basılacak diyordum. Folyo kesim makineleri önce mimarların kesim makinelerinden çıktı. Basınç ve offset’i koyunca makine folyoyu keser hale geldi. Karayolları’nda az da olsa kullanılan folyo vardı. Mehmet Bey getirmişti. Mimarların makineleri biraz değiştirilerek folyo kesen makineler ortaya çıktı.
Folyo kesim makineleri uzun süre piyasada revaçtaydı. Sonra baskı makineleri piyasaya çıkmaya başladı. Baskı makinelerinin teknolojisi çok zor değil. Masa üstü yazıcıların büyük olanları. Kafa konusunda bu işin mucitlerinden biri Epson’dır. Sonra diğerleri çıktı. Solventte, dış mekânda İngilizlerin Xaar baskı kafaları çıktı. Başlangıçta masa üstü yazıcıların büyükleriyle başladı, sonra termal, ribbonlu yazıcılar gibi çeşitleri çıktı. Dijital baskı makineleri gelişti.
Daha sonra CNC’ler çıktı. CNC’ler aslında reklamcı makineleri değildi. Marangozcular ve mermerciler kullanıyorlardı. CNC’lerin Türkiye’de imalatında da bulunmuş bir insanım. Daha önce yurt dışından, Kanada’dan, Amerika’dan, Almanya’dan çok pahalı makineler gelirdi. Kayserililerle bir iş birliği yaptık, satışını biz yapıyorduk, imalatını onlar yapıyordu. Sonra kendi bünyemizde üretmeye başladık. Yıllarca ürettik. Sonra bir arkadaşımıza fason olarak ürettirmeye başladık. Biz yine destek veriyoruz. Türkiye’de CNC işinin büyümesinin sebeplerinden biri bizim şirketimiz oldu.
Sonra lazerler devreye girdi. Türkiye’de lazerleri üreten arkadaşlar da var. Reklam sektörü fırçadan endüstriyel boyuta, sanayi haline geldi. Güzel de oldu. “Makine çıktı, mertlik bozuldu” diye şikayet eden bazı arkadaşlar da var ama ben öyle düşünmüyorum. Tasarımını güzel yapan, daha çok para kazanma şansına sahip. Fırça döneminde iş çıkmıyordu, iş çok yavaş ilerliyordu. Şimdi iş çıkıyor, güzel tasarım yapan firmalar da var.
- Geleneksel tabelacılıkta iyi olanlar, bu meziyetlerini dijital döneme taşıyabildiler mi? Görsel estetiği yakalama konusunda daha avantajlı sayılırlar mı?
Daha avantajlı değiller aslında. Mehmet Özbakır (Gama Reklam), Oğuz Peker (Sistem Reklamcılık) gibi birkaç zanaatkâr arkadaş ikisini birleştirebildi, imalattan iyi satışa geçebildiler, daha profesyonelce hareket ettiler. Fırçada gerçekten eline su dökülemeyecek kadar iyi zanaatkâr olan bazı meslektaşlar maalesef iyi işletmeci olamadılar, işlerini büyütemediler. Hem zanaatkâr olmak hem de vizyoner olmak ve geleceği okuyup makinelere yatırım yapmak lazım. Folyo kesim makineleri ilk çıktığında, “Plastikten ne olur, bunlar düşer” dediler. İlk sene, ikinci sene düşer diye konuşulabilir. Folyo yağmur, rüzgâr, kar gördü, düşmedi ise artık sen buna yatırım yapmalısın. Bunları göremediler. Dijital baskı iç mekândaydı, onun dışarı çıkacağını göremediler. Solmaya karşı laminasyonla kaplanmaya çalışılıyordu. Dijital baskının dış mekânda mutlaka olacağını, CNC’lerle çalışılacağını, lazerlerle minicik, hassas kesimler yapılabileceğini öngöremediler. Göremeyince, büyüyemediler.
- İşinizde en keskin sıçramayı hangi değişiklikler yaptı?
İlk sıçramayı 90’lı yıllarda tüm sektör folyo kesim makineleri, plotter cihazları ile yaptı. Bu makinelere yatırım yapanlar daha sonra kısmen diğer makinelere de yatırım yapabildiler. Bazılarının yaşı yetmedi. Ama yaşlı olmasına rağmen bu makinelere yatırım yapan bazı insanlar vardı. Folyo kesim makinelerine, ardından baskı makinelerine ve sonra CNC makinelerine yatırım yapanların şu anda 50 – 100 – 300 – 500 kişilik firmaları var. Yurt dışına çalışan meslektaşlarımız da var.
Anadolu’da reklamcılık yapan meslektaşlarıma bazı tavsiyelerim var. Fuarlara mutlaka gelmeliler. Kendileri ufak çapta iş yapıyorsa, ona göre neler yapılmış; orta çapta işleri varsa mümkünse atölyeleri dolaşmaları, ona göre kendilerini geliştirmeleri; daha güzel, ekstrem işler yapıyorlarsa AVM’lerde çok güzel işler var, onları görmeleri lazım. Bir de mutlaka yurt dışına çıkmalarında yarar var. Bu iş sınırsız, herkesin vizyonu farklı, başkalarının aklını da kullanmamız ve güzel örnekleri görmemiz lazım.
- Müşterilerin şirketleri de genç nesillerin yönetimine geçiyor ve onların taleplerinde değişimi de izlemek gerekiyor diyebilir miyiz?
Kesinlikle. Sektör de yavaş yavaş elektroniğe kayıyor. LED ekranlar, animasyonlu projektörler de devreye giriyor. Şu anda pahalı ama ağır ağır geliyorlar. Folyo halen aynı metre karede satılıyor ama onun yerine dijital baskı büyüdü. Folyo devam ediyor ama CNC ve dijital baskı büyüyor. Eskisi devam ederken yeni gelişmeler, yeni teknolojilere yatırım yapmamızı söylüyor.
- İlk olmak mı gerekiyor?
İlk değil, doğru zamanda, doğru ürüne yatırım yapma gerekiyor.
- Türkiye’de yerli makineler, malzemeler de üretiliyor; bu alanda Türkiye’nin potansiyelini nasıl görüyorsunuz?
Ben üretime aşık olan ve destek veren bir insanım. Folyo yapmaya çalışan ilk firma olan Yakasan’a bir seneden fazla kimyagerlik yaptım. Kimyacı olmadığım halde… Ama testlerini yapmayı biliyorum. Hangi yapışkan, hangi folyo, kesildiği zaman soğukta, sıcakta açılma, çekme yapıyor mu, bir yıl test yaptım. Sonra Yakasan folyo işini büyütmedi, kaldı. Işık Plastik polikarbon üretirken onlara destek verdim. Başkalarına da destek verdim. Birleşik Akrilik’te simli folyo üretiminde proje bana aitti, sağ olsunlar destek verdiler. Bu tür yeniliklere açık olan ve destek veren bir insanım. İmalat güzel bir şey ve Türkiye’nin sorunlarından birisi de hem ham maddede hem nihai üründe yeteri kadar imalat yapamaması. Türkiye inovatif ürünler başta olmak kaydıyla, imalattan kazanacak. Yurt dışından aldığımız ürünler sattığımız ürünleri karşılamıyor. Her şeyi Çin’den ya da başka yerlerden almak yerine burada üretmek lazım.