Sektörün etiket alanında deneyimli isimlerinden Z. Murat Sipahioğlu, Mart ayı başında Matset A.Ş.’de Ege ve Akdeniz Bölge Müdürü olarak göreve başladı. Sipahioğlu, Matset’e katılışından hemen sonra, sorularımızı yanıtladı.
Yeni göreviniz sektöre, size ve Matset’e hayırlı olsun Murat Bey. Kariyerinizi özetler misiniz?
2000 yılının sonundan itibaren etiket sektöründeyim. Şimdiki adı Flint olan Akzo Nobel’de başladım. Sekiz yıl orada ülke müdürlüğü yaptım. Oradan Avery Dennison’a geçtim ve beş yıl ülke müdürlüğü yaptım. Avery Dennison’dan ayrıldıktan sonra Brady Etiket firmasında iki yıl ülke müdürlüğü yaptım Oradan ayrıldıktan sonra Heidelberg’e geçtim. Heidelberg’de Gallus makinelerinden sorumlu müdür olarak üç yıl çalıştım. Daha sonra Genel Müdür olarak Fin Etiket’e geçtim. Şimdi 2 Mart itibarıyla Matset’te İzmir’de “Ege ve Akdeniz Bölgesi Müdürü” olarak göreve başladım. Yirmi yıllık tecrübemi bu alanda, HP ve Lombardi makineleri ve sarf malzemelerinde kullanacağım.
Türkiye’de etiket sektörü ne yönde gelişiyor? Hangi alanlar yavaş, hangi alanlar hızlı?
Benim bir şapkam daha var. Uluslararası Etiket Derneği FINAT’ın Etiket Yarışması Jüri Üyesiyim. Bu görevimi de on yıldır devam ettiriyorum. Bu sene de bu görevim için 23 – 27 Mart arasında Den Haag, Hollanda’da olacağım. Bu yarışma sayesinde on yıldır Türk etiketçilerinin nasıl geliştiğini yakından izliyorum.
Türkiye’de etiket çok hızlı gelişti. Türkiye’deki etiket kalitesi hakikaten 2005’ten itibaren bir hayli yükseldi. Başlangıçta bir iki etiketçiden bahsederken şu anda yarışmaya en çok adayla katılan ülkelerden biri Türkiye ve çok sayıda birincilik çıkarıyoruz çünkü etiket kaliteleri çok iyi durumda.
Türkiye’de etiket sektörü çok iyi bir noktaya gidiyor. Şöyle bir gerçek de var. Türkiye’de dijital etiketin içinde mutlaka olması gereken bir teknoloji haline geldi çünkü tirajlar düşüyor. Büyük flekso makinelerle yüksek tirajlı işleri yapabiliyorsunuz, düşük tirajlarda onu dijital baskı makinesi ile desteklemeniz gerekiyor.
Bir yandan da pazara etiket talebi olan yeni üreticiler de giriyor, değil mi?
Onun yanında son kullanıcılarda da farkındalık oluşmaya başladı, onlar da ne istediklerinin farkındalar. Aslında son kullanıcının bilerek ürün almaya çalışması etiketçinin işine yarıyor. Bu bir bakıma onları bir üst seviyeye iteliyor. Son kullanıcı gelip şöyle bir etiket istiyorum, şöyle bir çözüm istiyorum diyor. Son kullanıcılar artık Drupa’ya, Labelexpo’ya gidiyorlar, kullandıkları etiketlerin üretiminde neler kullanılıyor, tedarikçilerinde hangileri var, yeni teknolojiler neler var, bunları da takip ediyorlar. Dolayısıyla bu hem etiketçileri hem her ölçekte ambalajcıları belirli bir seviyeye doğru itmeye başladı. Dikkat ederseniz şu anda Türkiye’ye gelen yeni makine sayısı bir hayli fazla. Kriz var deniyor ama yatırım da var ve firmalar yatırım yapmak, teknolojilerini yenilemek istiyorlar. Türkiye ikinci el makine cenneti iken artık sıfır makineye gitmeye başladı. Bu çok güzel bir gelişme.
Bunda ihracatın da payı var, değil mi? Hem seksen milyonluk iç pazar hem de ihracat, bahsettiğiniz kalite odaklanmasını tetiklerken pazarı da genişletiyor…
Türkiye yıllardır Avrupa ile Orta Doğu arasında köprü görevi görüyor. Biz Avrupa’ya çalışırken Orta Doğu ve Türki Cumhuriyetler ile de çalışabiliyoruz. Türkiye’nin sunum yapabileceği ülke sayısı çok fazla. Bu sunumu yaparken Avrupa destekli, Avrupa’dan gelen talepler doğrultusunda kalitesini yukarıya çıkartıyor. Dolayısıyla sektörümüz gelişen ama kaliteli gelişen bir sektör. Zaten rakamlara baktığımızda Avrupa’da ambalaj ve etiket sektörümüz en hızlı büyüyen sektör.
Bir virüs salgını söz konusu ve bölgemizde savaş var. Bu dönemde yatırım düşünenlere tavsiyeniz ne olur? İşimize etkisini en aza nasıl indiririz?
Yatırım yapmak için öncelikle portföylerini çok iyi değerlendirsinler. Bu her dönemde geçerli. Hakikaten nelere ihtiyaçları olduğunu çok iyi çıkarsınlar. Onlara bu konuda danışmanlık verecek olan bizler varız. Yaptıkları işleri önümüze koydukları zaman zaten onları doğru kanalize edeceğiz. Danışmanlıklarını yaparken doğru satışı da yapmış oluyoruz çünkü satışın yanlış yapılması, bizim yanlış yönlendirmemiz sonucu olur. Yanlış satış da ne alana ne de satana yarar getirmez. Dolayısıyla ellerindeki portföye ve yayılmak istedikleri alana göre yatırım yapmaları gerekir. Kriz döneminde yatırım yapılmaz diye bir şey yok. Eğer doğru yönlendirirseniz yatırımcı da zaten doğru yatırımı yapacaktır. Bizim işimiz müşteriyi doğru yatırıma yöneltmek.
Beklenti inşa etmemeli ve işimizi etkileyecek duruma getirmemeliyiz. Önlemimizi aldıktan sonra bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum. FINAT’tan bir iptal söz konusu olmadığı sürece ben Hollanda’daki görevimi yerine getirmek için gideceğim. Tabii ki gittiğim zaman kendime dikkat edeceğim.
Savaşa gelince, istesek de istemesek de bölgemizde böyle bir olgu var. Bu konuda da tıpkı döviz artışına veya düşüşüne etkimiz olmadığı gibi duruma uyum sağlamak durumundayız.
Ülkemizdeki zorluk belirsizlikten, dövizle yatırımdan kaynaklanıyor; dolayısıyla gelecekte müşteriyi olası bir darbeden koruyacak en etkili yol, özellikle büyük yatırımlarda müşterinin satışlarında ihracatın belirli bir payı olmalı diyebilir miyiz?
Müşterilerimiz kesinlikle ihracata yönelmeli. Ama şöyle bir gerçek de var. Türkiye büyük bir pazar ve büyümesi durmayacak. Hâlâ bakir bölgeler var. O bölgelerin de doyması lazım. Kişi başına etiket tüketimimiz Avrupa’nın üçte biri seviyesinde. Daha alınacak çok yolumuz var. Dolayısıyla yatırım yapılmaya hâlâ aç bir ülke. Anadolu’da hâlâ marketi olmayan yerler var. Marketi olmayan yerde etiket yok demektir. Her köyde ve kasabada market açıldıkça etiket de artacaktır.
Müşteri size belirli bir makine talebiyle geldiğinde, talebini etkilediğiniz, değiştirdiğiniz oluyor mu?
Evet çünkü onların yaptıkları ve yapmak istedikleri işler ve hedefleri önemli. Düşük tirajlı işler mi yapıyorlar, hep böyle mi devam etmek istiyorlar; bunlara bakıyoruz ve onun için doğru olan makineyi öneriyoruz. Elimizde çok makine var ve onlardan biri doğru çözüm. Onun danışmanı ve ‘iş ortağı’ durumundayız. Her zaman müşteriye istediği makineyi vermek profesyonel olmayan bir yaklaşım olur. Önemli olan ihtiyacını doğru belirleyip doğru makineyi vermek.
Önümüzdeki dönemde pazar büyürken mutlaka etiketçileri bekleyen zorluklardan etiketçiler nasıl sakınmalılar?
Kendilerini gelişime kapamamaları lazım. Sektörün ihtiyaçlarına ayak uydurmaları, elimdeki ile yetineyim diye düşünmemeleri lazım. Etiketçi ya da sanayici, yatırımı durdurduğunda biter. Herkes ölçeğine, ihtiyacına göre kendini yenileyerek yatırım yapmak zorunda. En tehlikelisi “şimdi bir durayım” düşüncesidir. Makine olur, insan olur, yatırım yapmaları gereken bir şey mutlaka vardır. Küçük olmak yatırım yapmamayı gerektirmez. Yeni ürünler çıkıyor, etiket şartnameleri değişiyor, yeni teknolojiler çıkıyor; bizim işimiz danışmanlık. Bir telefon kadar uzağız ve onları doğru yönlendirmeye hazırız.
Yeni temsilciliğiniz Rhyguan’ı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rhyguan Uzak Doğu’da bilinen ve çok iddialı olan, gelişmek isteyen çok iyi bir marka. Portföyümüze çok şeyler katacağımızı düşünüyorum. En azından insanlara değişik bir perspektif açacaktır. Ben şunu gördüm: Özellikle dijital sistemlerde muhakkak her dijitalin arkasına bir sonlandırma (finishing) gerekiyor. Üreticinin elinde halihazırda bir finishing makinesi olabilir ve dijitalin yanına koymayı düşünebilir ama bence mutlaka o makineye bağlı bir finishing makinesi olmalı. Rhyguan da çok kaliteli bir makine ve bize çok şey katacağını düşünüyorum. Bileşenleri bilinen markalar ve mekaniği çok sağlam.
FINAT dahil zengin bir birikiminiz ve deneyiminiz var. Yeni görevinizle ilgili nasıl bir ruh hali içindesiniz?
Ben her yeniliğin yeni bir enerji, sinerji yarattığını düşünenlerdenim. Yeni bir soluk ve yeni bir – bunun tam birebir Türkçesi yok – ‘challenge’ oluyor insana. Kendinize yeni hedefler koyuyor ve onları gerçekleştirmek için çalışıyorsunuz. Ben şuna inanan bir insanım: Öğrenme duygusunu ne zaman kaybedersem o zaman emekli olmam gerekir. Öğrenme duygusunu kaybeden bir insan değilim. Her gün yeni bir şey öğrenme taraftarıyım. Yirmi yıllık tecrübem var ama bu her şeyi biliyorum demek değil. Öğrenmenin durduğu yerde bence gelişim de durur. Klasik bir laftır ama ben öğrenmeye açık bir insanım. Matset çok geniş bir aile. Matset’ten de çok şeyler öğreneceğime ve Matset’teki birikimlere de bir şeyler katacağıma inanıyorum. Dolayısıyla bir kazan – kazan durumu var ve onun için de çok heyecanlıyım. Ben İstanbulluyum. Yeni bir şehre, İzmir’e taşınacak olmam da ayrıca heyecan veriyor. Ailemi de oraya taşıyacağım. Pozitif yönde çok heyecanlıyım.
Nisan 2021’de Drupa’da HP standında pek çok yenilik olacak. Tüm ziyaretçileri HP standına bekliyoruz.