Prodigital – P Reklam Ürünleri Satış ve Uygulama Ltd. Şti. 40 kişilik kadrosu, İstanbul merkez dışında Afyon, Bursa ve Gaziantep ofisleri ve bayileriyle endüstriyel baskı, reklam ve tekstil başta olmak üzere pek çok sektöre dijital baskı çözümleri sunuyor. Firma sahibi İbrahim Tekeş ile geçmişten günümüze firmanın gelişimi ve geleceğe yönelik beklenti ve hedefleri üzerine bir röportaj yaptık.
Başlangıçtan bugüne Prodigital’in gelişimini özetler misiniz?
Şirket 1991 yılında grafik – tasarım şirketi olarak kurulmuştu. Büyük bir grup ile ortaklığımız vardı. Makine ve malzeme satışına 1997 yılında başladık. Sonra 2011 yılında firmayı gruptan ayırdık. Grubun ana şirketi Türkiye’nin önde gelen bir şirketi olduğundan, işin çoğunu orada öğrendik.
Uzun yıllardır çok iyi firmaların distribütörlüğünü yapıyoruz. Reklam sektöründe, tekstil sektöründe, halı sektöründe ve endüstriyel alanlar dediğimiz dekorasyon, cam, ahşap, suni deri ,duvar kâğıdı gibi sektörlerde makine satışı, boya satışı ve satış sonrası hizmetleri veriyoruz.
Teknik servis baştan beri var mıydı?
Grafik şirketi olarak kurulduğundan, bizde grafiker aynı zamanda teknik servis elemanıydı. Şimdi geniş bir coğrafyada hizmet veriyoruz. Bugün Mauritus’a kadar birçok ülkeye makine satışımız var. Madagaskar açıklarındaki Mauritus’ta bir tekstil makinemiz çalışıyor. Tekstil kanalıyla dünyanın birçok yerine ulaştık. Gürcistan, Bulgaristan, Yunanistan ,Azerbaycan, Ermenistan, İran, Irak, savaştan önce Suriye, Katar, Suudi Arabistan gibi çevre ülkelere de satışlarımız var.
Yurt dışına doğrudan mı, temsilciler kanalıyla mı satış yapıyorsunuz?
Bazı ürünlerde bölgesel temsilciliklerimiz var, diğerlerine doğrudan satış yapıyoruz. Dijital tekstilde Türkiye’de en tecrübeli firma biziz diyebilirim. Müşterinin dijitaldeki ihtiyacını biliyoruz. Tekstilde ve diğer endüstriyel alanlarda bu sadece baskı makinesi ile bitmiyor. Ön işlem sistemleri, son işlem sistemleri var. Ön işlem yapmadan yaptığın baskı işe yaramaz. Son işlem dediğimiz fiksesi, yıkaması, tekrar kurutması, ütülenmesi ve kumaş veya halının satılır hale gelmesi için o sistemleri kendimiz üretiyoruz, ürettiriyoruz. Sadece dijital baskı kısmı dışarıdan geliyor, bazı noktalarda yurt dışından da destek alarak eklemeler, çıkarmalar yapıyoruz.
Baskı kafalarında hangi markaları kullanıyorsunuz?
Alanlarına ve sınıflarına göre çok çeşitli kafalar kullanıyoruz. Diyelim ki en uygun kafalar Epson kafalar, müşteriler 30 metre kare, 50 metre kare hızlarla başlıyorlar. Sonra büyüdükçe, metre kareler arttıkça 150 – 200 metre karelere çıkan Fujifilm Dimatix Starfire kafalı makineler verebiliyoruz. Veya Kyocera endüstriyel kafalı makineler isteyebiliyorlar, ona göre bir sistem geliştiriyoruz.
Terzi usulü çalışıyorsunuz diyebilir miyiz?
Modifiye sistemlerde biraz öyle fakat bir de dünyadaki gelişen trendlere bağlı olarak çalışıyoruz. Beş altı yıldır Fujifilm’in temizlenip yıkanabilen, parçası değişebilen Dimatix kafaları çıktı. Normalde kafanın ömrü biter, atarsın veya kafa bozulur, atarsın ama Dimatix tamir edilebiliyor. Dimatix kafalı makinalarımız çok tuttu ve biz çok makine getirdik. Bu makineleri önce reklam sektörü için ürettirmiştik, sonra tekstile baskı için ve UV baskı için de üretildi, fabrika tüm makineleri üretti. Yirmi yıldır mümessili olduğumuz Gongzheng isimli firmanın ürettiği Dimatix kafalı makinelerini satıyoruz.
Endüstriyel UV baskı makinelerini sattığımız G. Koreli Dilli firması daha önce Konica kafalar kullanıyordu, sonra trend değişti, Kyocera daha hızlı ve hassas, daha büyük kafaları var diye Kyocera’ya geçti, ürünlerini çeşitlendirdi. Türkiye’ye en hızlı makine olma özelliğine sahip NEOSUN HB2504DX-W2 UV baskı makinasını firmamız sektöre getirmiştir. Kyocera kafalı makineler çok pahalı olduğundan, Dilli orta sınıf, daha ekonomik, 1,6 m, 2,5 m Ricoh kafalı makineler de üretti. Konica daha yavaştı, Kyocera hızlı ve hassas üretim yapıyordu, Ricoh kafalılar ise orta hızda kaldı; müşteriye her türlü çözümü sunmaya çalışıyoruz. Zaten Türkiye’de müşteri de çok çeşitli. En alt seviyedeki müşteri kalite istiyor ama hız istemiyor, bir başkası daha çok hız istiyor; diğeri hem hız hem kalite istiyor. Buna göre çözümler sunmamız gerekiyor.
Makine işindeki en önemli şey satış sonrası hizmet. Eğer iyi makine, iyi kafa, iyi boya verirseniz satış sonrası hizmette rahat oluyorsunuz. Müşteri için ucuz olsun, biz de birkaç kuruş fazla kazanalım diye Çin’den ucuz makine vermişsek, her gün servis gerekebiliyor. Aldığınız para bir yere kadar bunu telafi edebiliyor ama bir yerde ‘yeter’ diyorsunuz. Geçmişte rekabet üzerine ve çocukların isteği üzerine ucuz UV makineler getirdik. On makine getirmelerini istedim. “On makineyi ne yapacağız” dediler. Makineleri getirdik, beşini yedek parçaya ayırmalarını istedim. Çünkü yedek parçayı raporluyorsun, siparişi veriyorsun; bir ay bekliyorsun. Camcı bekler mi? Arıza olduğunda makineleri parçaladık, yedek parça olarak kullandık. Ucuz makineler aldığınızda başka türlü yapamazsınız. Artık kâr marjımızı düşük tutarak kaliteli markalar getiriyoruz. Bu yüzden Dilli 20 senedir, Mutoh 2011’den bu yana distribütörlüğünü yaptığımız firmalar.
Makineyi doğru kişiye satmak da önemli. Müşteri bizden 500 bin dolarlık makine alıyor, asgari ücretli bir çalışanı makineye sorumlu tayin ediyor. İki üç milyon liralık cihazı işini iyi bilen birine emanet et… Cama baskı yapıyor, 5 mm ve 10 mm kalınlıkta camlar; 5 mm ayarıyla 10 mm’ye de baskı yapmaya kalkınca kafa çarpıyor ve bozuluyor. Tabii ki patrona böyle yansıtmıyor; servise gittiklerinde bizim çocuklara söylüyor. Bu yüzden hizmet işi zor
Ülkede iki yıldır gerginlik ve ekonomik sıkıntı var. Kimse yatırıma girmek istemiyor; sabit maliyetlerini düşürmek için her yolu deniyor. Bizde ve diğer sektörlerde döviz çok etkili çünkü ithalatla büyüyen bir ülkeyiz. Büyük firmalar bankalarla yeniden anlaşıp, vadeleri uzattılar. Bu yıl ve seneye işlerin daha düzgün olacağını düşünerek, daha fazla faize razı olarak bunu yaptılar. Bu da ekonomiyi yavaşlatıyor. Ama bu ülke bizim, bir şeyler yapmak için mücadele ediyoruz.
Endüstriyel baskı, tekstil ve reklam tarafında hizmet veriyoruz. Kırk personelimiz var. On iki servis, on satış elemanımız var. İstanbul dışında Gaziantep, Afyon ve Bursa ofislerimiz ve buralarda birer satış ve birer teknik servis elemanımız var. Yakın bölgelerine onlar hizmet veriyorlar. Antalya’da bayimiz ve onun teknik servisi var, biz de destek veriyoruz. İzmir’de Kadir Sinan’ın şirketiyle iş birliği yapıyoruz. Onun teknik servis ve satış elemanı var ve biz de her alanda çok yakın destek veriyoruz. İstanbul’da da komisyonla makinelerimizi satan bazı firmalar var ama onların teknik servisleri yok.
Kaç markanız var?
On iki markamız var ama uzun yıllardır aktif çalıştığımız ve ön plana çıkardığımız Mutoh (Japonya), Gongzheng (Çin’de Fujifilm ile çalışan uluslararası bir firma), Dilli (1996-97 yıllarından beri çalıştığımız G. Koreli UV firması) ve Aristo (160 yıllık bir Alman firması, dijital router kesim makineleri üretiyor) firmaları var. Bunların bizim almadığımız bazı modellerini satan firmalar var ama biz münhasır distribütör olarak çalışıyoruz. Bu markalardan bazılarının çevre ülkelerdeki temsilcilikleri de bizde. Bunların dışında kendi tescilli üretimini yaptığımız bir markamız var. Halıda, pamuklu kumaş baskı makinesinde, bayrak baskı makinesinde, sadece baskı kısmı modifiye edilir; püskürtme sistemleri, penetrasyon sistemleri, kalender, laminasyon sistemleri vb. ön işlem ve son işlem sistemlerini biz üretiriz. Bazı ünitelerini de dışarıda yaptırıyoruz. Bunları hat şeklinde Protexjet markamızla satıyoruz.
Emprime sektöründe ahtapotlar vardır; bir de oval ahtapotlar çıktı. Oval ahtapotlar üzerine bir de dijital baskı ekleyelim dedik. Oval ahtapotlarda beyaz baskı gerekirse serigrafi ile basılıyor, kalanını da dijital yapalım dedik. Çünkü çok kalıp gerekiyor vs. Bunu yaptık, fuara da katıldık, tanıttık ama Türkiye’de de dünyada da talep görmedi.
Önümüzdeki sürece nasıl bakıyorsunuz?
Her sektöre dijital teknolojilerin hakim olacağını düşünüyoruz. Bugün deri sektörüne de hitap ediyoruz. Suni deriler, hasta yatak örtüleri, kullan – at hastane örtüleri dijital ile basılmaya başlandı. Yeni malzemelere göre boya sistemleri gelişiyor. Yatırımlarımızı dijital üzerine yoğunlaştırıyoruz ama reklamcılıktan ziyade endüstriyel baskıya odaklanıyoruz. Tekstilde bir boya getirdiğinizde, ihracatçıya boyayı verdiğinizde, iki gün sonra sizden o lotun raporu isteniyor. Diyelim ki Almanya’ya giden bir kumaş orada test ediliyor ve kurşun oranı fazla ise önce kimden geldiği, tedarikçisinin kim olduğu bulunuyor; baskıyı kimin yaptığı, kurşunun kumaştan mı, yıkamadan mı, boyadan mı kaynaklandığı araştırılıyor. Sertifikalarımız uluslararası ama kurşunun kaynağı bulunamazsa, fabrikaya gidiliyor ve o tarihte üretilen boyaların testi isteniyor. Çünkü sağlık ve çevre duyarlılığı tüm ürünlerde ön plana çıktı. Kapı basıyorsanız, boyanın hiçbir şekilde çıkmaması veya laminasyonla/ Lakla kapatılması gerekiyor.
Hizmet verebileceğim kadar yere makine ve boya satmak istiyorum. Makine satıp hizmet veremezsek satış sonrasında problem var demektir. Bazıları küçük yatırımlarla hemen büyük para kazanmak istiyorlar, borçlanarak ve sürekli tedarikçi değiştirerek büyüklerle rekabet ediyorlar. Eskiden büyük firmalar Çin makineleri almazlardı, şimdi rekabet edemedikleri için Çin makineleri alıyorlar. Çünkü müşteri kaybediyorlar. O yüzden Türkiye’de her işin sertifikalandırılması ve ruhsatlandırılması lazım. Önüne gelen merdiven altı işletme kurup dijital baskıcıyım demesin.
Mutlu ve umutlu musunuz?
Her hale şükrettiğim için mutluyum. Ama ülkenin bu hali beni üzüyor. Genel olarak bizim insanımızdan umutluyum. İnsanımız çalışkan, bir yerlerden bir şeyler bulup, bir şeyler yapar. Çalışmamız lazım. Bunu devletten ya da birilerinden beklememeliyiz. Devletin de yatırımlara destek olması lazım. Makineleri gümrükte bekleterek ithalatı azaltmak gibi geçici çözümler yerine Türkiye’de o makinelerin imalatını desteklemek lazım. En kötüsünü gördük, enflasyonun aylık %15 olduğu 90’lı yıllarda yıllık %350 faizle kredi aldığımız günleri gördük. Bu da geride kalacak.
Türkiyemizin; Yaşlıların refah ve huzur içinde yaşadığı gençlerimizin ülkeyi en ileri medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmak için mücadele ettiği, çocuklarının en iyi koşullarda doğup, eğitilip büyüdüğü bir ülke haline gelmesi ümidiyle herkese hayırlı ve bereketli günler – yıllar diliyorum.